Herkes bakar, bazısı görür, çok azı ise gördüğü şeyi dert edinir. Bu dert bazen ticarete döner para kazandırır bazende kitlesel bir bilinç oluşturur ve eyleme döner.
Ademoğlu evrimsel sürecinin en başından bu yana bireysel olarak yaşamın sürdürülebilir olmadığını anlamış ve toplum halinde yaşamaya çalışmıştır. Zamanla nüfusları artmış, yeryüzüne yayılmış ve budunlar oluşturmuşlardır. M.Ö. 3000’lere kadar dönüp baktığımızda, artık sözlü ve yazılı kurallar ile belirlenmiş toplumsal yaşamın başladığını görürüz. Anlayacağınız bugün 5000 yıl önceki tarihi gözümüzün önünde canlandırır gibi anlatabiliyoruz. Nasıl derseniz; teknolojik gelişmeler, arkeolojik keşifler ve dağınık olan ama bugün bir araya toplanabilmiş tüm bilginin beraber değerlendirilmesi sonucu önceden anlamlandıramadığımız dönemleri şimdi rahatlıkla anlayabiliyoruz. Öncesini de zamanla anlayacağız elbette. Neyse, demem o ki; insanlar toplum olarak yaşarken nedense hukuk diye bir kavram oluşturmuşlar, belki de medeniyet kurmanın gerekliliğidir bu diye düşündüler. Bilmiyoruz, ama bugüne geldiğimizde yaşantımızın her köşesinde hukuka ihtiyaç duyuyoruz. Ticarette, sosyal hayatta, ikili ilişkilerde, devletler arası münasebetlerde, savaşta ve barışta, hatta ev kiralarken bile hukuk çerçevesinde hareket ediyoruz. Peki temelde hukuk bize ne sağlıyor? Adalet. Kaybedildiğinde muazzam yozlaşmanın yaşandığı bir garip memleket. Velhasıl bugün de insanoğlunun adalet, dolayısıyla hukuk ihtiyacı sabittir. İnsanların toplumlar halinde yaşamaya niyeti varsa bu ihtiyacın ortadan kalkmayacağıda bellidir.
Adalet değerli bir kavramdır ve değerli olan bir şey elde etmek için fedakarlıklar yapılmalıdır.
Rahmetli babamın kitaplığında yıllar önce bulduğum, çok önceden okuduğum bir kitabı yakın zamanda yeniden okudum. Yazar Eric Hoffer kitabın bir yerinde aklımda kaldığı kadarıyla özetle diyor ki;
İçinde değişim umudu kuvvetli olan insanlarda gelecek korkusu yoktur, değişimin başlaması için bir amaç belirler ve bu hedefe gitmek için kitlesel bir bilinç oluşturmaya başlarlar.
“Zor şeylere hemen imkansız diyenler vardır, bir de ne olursa olsun pes etmeyenler. Ölmüş ya da ölmek üzere olsalar bile vazgeçmeyenler.”
Alıntı: TamgaTürk