Yıl 2016. Florida Devlet Üniversitesi Amerikan futbolu takımının en iyi oyuncusu Travis Rudolph bir ortaokulu ziyarete gidiyor. Öğle yemeği vakti geldiğinde çocukların yemek yediği yerde yalnız başına oturan bir ufaklık görüyor. Genç oyuncu ufaklığın yanına gidip yemekte onunla beraber oturup oturamayacağını sorup müsaade aldıktan sonra oturup yemek yerken sohbet ediyorlar. Ufaklığın adı Bo Paske. Otizmli bir çocuk, genelde yemeklerini yerken yalnız oluyor. Arkadaşları zorunlu olarak onunla geçirdikleri ders saatleri dışında onu yalnız bırakıyorlar. Gerçi yaratılış gereği Bo buna üzülmüyor, umurunda da değil. Nörogelişimsel farklılıklarından dolayı yalnız yemek yemek onu üzmüyor, ama annesi Leah Paske her gün oğlum öğle yemeğinde acaba yalnız mı diye düşünüyor tabii ki. Annesinin ya da Bo’nun suçu yok bunda, diğer öğrencilerin ebeveynleri ve okuldaki öğretmenlerin yaklaşımından kaynaklı bir toplumsal sorun aslında bu. Kimse çocuğu otizmli ya da Down sendromlu doğsun istemez. Çocuk doğduktan sonra da yaşamı boyunca üzülsün istemez.
8 yıl evvel Amerika’da yaşanan bu olay, milyonlarca hikâyeden sadece bir tanesi. 2024 yılındayız, geçen hafta bizim memlekette yaşanan 2 olay gördüm. Otizmli olduğu için arkadaşlarıyla beraber anaokulu mezuniyetini kutlayamayan bir ufaklık ve Down sendromlu genç öğrencisini döven aklı evvel, evrimini tamamlayamamış bir öğretmen. Bu memlekette hala Anadolu irfanı var, Horasan irfanı var, merhamet var, ihtiyara çocuğa hürmet var diye düşünürken bunları görünce insanlıkta bir sıkıntı olduğunu tekrar hatırlıyorum. Gördüğü herkese sarılmak isteyen, insanların genelinin aksine devamlı yüzü gülen, kötülük fikrine aşina olmayan, çekingen ve samimi hareketlerde bulunan bazen de tepkisiz ve hiç oralı olmayan özel insanların aramızda olduğunu bilmek ve onlara ayrıca bir hürmet göstermek insan olmanın gereğidir diye düşünüyorum.
Bu canların farklı ihtiyaçları ve algıları olabilir. Empati kurmak, onların dünyasını daha iyi anlamaya çalışmak gerekir. Bazı durumlarda iletişim veya davranış sorunları yaşayabilirler. Bu durumda sabırlı olmak ve anlamaya çalışmak gerekir. Onların yaşamlarını kolaylaştırmak için onlara güven vermek ve ihtiyaç duydukları desteklerin sağlanması gerekir. Otizm ve Down sendromu gibi durumlarla yaşayan canları topluma dahil etmek önemlidir. Farklılıklara saygı göstermek ve herkesin toplumun bir parçası olmasını sağlamak gerekir. Gerekir de gerekir. Ama sanki olaylara yaklaşımımızı da biraz değiştirmek gerekir. Söyleyeceklerim yanlış anlaşılmasın; annem emekli, eşim çalışan bir öğretmen. İşlerini layıkıyla yaptıklarını, öğrencilerini kendi çocukları gibi sevdiklerini biliyorum. Ama öğretmenlik kavramı tartışılırken bizde hep bir öğretmen kutsaması yapılıyor. Kutsanan her şey gibi bunun da gerçekten kalitesinin sorgulanması meselesi atlanıyor. Neticede öğretmenlerin atanması için şartlar genellikle çoktan seçmeli sınavların sonuçlarından ve liyakata dayalı olmayan mülakatlardan ibaret. Sayısı artan her şey gibi öğretmen kalitesi de düştü memlekette. Düzgün bir memlekette bütün öğretmen kadrosunun gözden geçirilmesi lazımdır. Öğretmen, öğrenci, okul ve müfredat. 4 bacaklı bir iş milli eğitim işi. Şöyle iki senaryo düşünelim. Birincisinde fiziki şartları iyi bir okul, medeni toplum yetiştirmeye uygun düzgün bir müfredat, bir öğrenci, bir de kötü bir öğretmen. İkinci senaryoda fiziki şartları iyi bir okul, medeni toplum yetiştirmeye uygun düzgün bir müfredat, aynı öğrenci, bir de iyi bir öğretmen. Ne olur sizce, hangi çocuk topluma yararlı bir birey olur? Genelleme yapıyoruz tabii ki ama bence ikinci senaryodaki çocuk sağlıklı, iyi yetişmiş bir birey olur.
Sanki biz bu öğretmenlik mevzuuna yanlış bakıyoruz. Çok teknik bakıyoruz bu olaya. Bu iş biraz da çocuk sevme işi. Öğreticilik sabır, sevgi ve merhamet gerektirir.
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün öğretmenler ile ilgili söylediği bir kelam ile noktalayalım;
“Öğretmenler her fırsattan istifade ederek halka koşmalı, halk ile beraber olmalı ve halk, öğretmenin çocuğa yalnız alfabe okutur bir varlıktan ibaret olmayacağını anlamalıdır.”
Alıntı: TamgaTürk